Naci Görür’den Hükümete: “Depremi Neden Gündeme Almıyorsunuz? Ekonomik Sorunlarınızdan, Terörden, Sanayiden Daha mı Az Önemli?”
KARİM UĞUR
prof. Celal Görür, depremle ilgili defalarca uyarıda bulunduklarını belirterek, “Üstelik bu deprem ‘Geliyorum’ diye bağıran bir depremdi. depremi gündeme almıyor musunuz? Ekonomik sıkıntılarınızdan mı, terörden sanayiden mi daha az önemli” diyen Görür, deprem sonrası yapılanları “yara iyileştirme edebiyatı” olarak nitelendirdi.
Yerbilimci Naci Görür, Kahramanmaraş’ta meydana gelen depremlerin ardından Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’ne (TOBB) bağlı odaların İzmir’de düzenlediği ortak meclis toplantısına katılarak depremle ilgili değerlendirmelerde bulundu.
“YARA YARA EDEBİYATI”
İZTO Meclis Salonu’ndaki toplantıda konuşan Görür, şunları söyledi:
“Şu anda 60-70 bin insan enkaz altında. Binlerce insanımız acı çekiyor. Ne konuşalım ki? Gerçekten anlayamıyorum. Sanki bütün millet, yönetenler olarak, gerçekten bilemiyorum. Ya konuşalım ya utanalım ya da ne yapalım.Ülkemizde bilinmeyene, söylenmeyene karşı sarsıntılara karşı “Hem halk olarak hem de yönetim olarak kendimize itiraf edemediğimiz bir strateji var. Bu beyin sarsıntısı hakkında konuşmak değil. Tabu olması gerekiyordu. “Maalesef bu ülkeyi yönetenlerde uzun süredir bu strateji var. Depremi konuşmayı bırakın konuşmayın. Deprem gelmeden gündeme gelmiyor, botlarımızı çekip batıyoruz. “Türk devletleri harikadır, sizi aç bırakmazlar, her şeyi biz yaparız, karnınızı doyururuz, geçicidir” derler hep evler yaparız, yaraları sararız. Bu strateji bir yara iyileştirme literatürüdür. Bu strateji modası geçmiş bir stratejidir. İnsana değer vermeyen bir anlayışın geliştirdiği bir strateji. Diyoruz ki ‘Deprem bizim elimizde değil ne yapalım? Bilimin ışığında yürüyen toplumlarda böyle bir strateji yoktur. Bu strateji, Nasreddin Hoca’nın yaptığı gibi testiyi önce suya götüreni tokatlıyor, testi kırılıp su döküldükten sonra hiçbir anlamı kalmıyor. Modern dünya bunu nasıl yönetiyor? Ölmeden ve felaket her yeri kasıp kavurmadan gerekeni yaparlar. 6 kişi ölüyor ve bu şans eseri. Söylemeye utanıyorum ama 42 bin ölü görünüyor ama umarım yanılıyorumdur ama çok daha fazla olacak. Bu insanları kaybettik.
“DEPREM ‘Geliyorum’ diye bağıran DEPREMDİ”
Üstelik bu sarsıntı “Geliyorum” diye bağıran bir sarsıntıydı. Depremin kendisi ‘Geliyorum’ diyordu aslında. en son depremin 1512’de orada olduğuna dair tarihi kayıtlar var her yerde ‘Maraş’tan sakının’ dedik yazdık dedik sonra bir gece uyandık bir baktık Maraş’a yaklaşan bir deprem olduğunu anladık bunlara rağmen telaffuzlar, pek bir şey yapılmadı.
“DEPREMDEN DAHA GERÇEK NEDİR”
Önemli olan ne aldığımız, nasıl desteklediğimiz değil. Bu sarsıntının verdiği zararı neden azaltamadığımızı konuşalım. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa bu iktidar, bu strateji, kanaat değiştirmeye çalıştı. ‘Azaltım sistemine depremden sonra değil, depremden önce geçmeliyiz’ dedi. Başkan dedi. Ondan çok umutluydum. 2010 yılıydı. İlk defa umutluydum. Beyler, beyin sarsıntısını neden hiç düşünmüyorsunuz? Ekonomik sıkıntılarınızdan, terörden, sanayiden daha mı az değerli? Beyin sarsıntısını önlemek için bana bir parametre söyle. Bu ülkede depremden daha gerçek ne var? Asıl sorun titriyor, hiç değişmiyor. Her gün güneş doğarken titriyor. Beyin sarsıntısını hiç tartıştık mı? Bu sarsıntıdan önce, her sarsıntıdan önce siyasetçilerden haber aldınız mı? Televizyonda önemsiz konuları saatlerce konuşuyoruz ama beyin sarsıntısı yok. Ortada zayıf sesimizle sallantıyı hatırlatmaya çalışıyoruz. Hep anmak için 70-80 bin müminin ölmesi mi gerekiyordu?
“DİRENÇLİ YERLEŞİMLER, DİRENÇLİ ŞEHİRLER İNŞA ETMELİYİZ”
İş, güç ve hukuktan daha fazlasını yapmak gerekiyor. Millet olarak kendi devletimize, devletimize sahip çıkma zamanıdır. Demokratik anlamda artık devralma zamanı. Ulus olarak meseleleri kendi elimize alma zamanımız geldi. Elbette bunu yapabiliriz. Depremlerde ölmemek, hasarı en aza indirmek için dayanıklı yerleşimler, dirençli şehirler inşa etmeliyiz. Türkiye, yaşadığımız yerleşim yerleri depreme dayanıklı olursa sorun olmaz tıpkı Amerika’da olduğu gibi, Japonya’da olduğu gibi. Bir aile evine girdiğinde üst katın başlarına yıkılıp olası şoklarda ezilmeyeceğinden emin olursa evinde rahat eder.