Kavramlar arasında hassas bir denge içinde: Sherlock Holmes
Sherlock Holmes karakteri, edebiyat tarihinin en ünlü ve ilginç kahramanlarından biridir. Uzun boyu, büyük burnu, değerli pipoları, büyüteçleri, kıvrak zekası ve tümevarım sistemini kullanmadaki başarısı karakteristik özellikleridir. Sherlock Holmes karakteri o kadar sevildi ki “dedektif” kavramı onunla eş anlamlı hale geldi. Öyle ki çizgi filmlerde, filmlerde ve dizilerdeki dedektif tipolojisine kıyafetinden tavrına kadar ilham kaynağı olmuştur.
Sherlock Holmes’un yaratıcısı Sir Arthur Conan Doyle, tıp mesleğinde başarılı olamayınca ünlü oldu. Sherlock Holmes, yazarına olan vefa borcunu, kendisine Sir Arthur Conan Doyle’u hatırlatan Physician Watson’ı asistanı olarak seçerek ödedi. Ayrıca hikayelerin anlatıcısı genellikle Doktor Watson’dır.
Peki bu kahramanı benzerlerinden ayıran nedir? Bu noktada onun sosyolojik yönünden ve etik anlayışından bahsetmekte yarar vardır. Yani onu bir anti-kahraman gibi düşünmeye çalışabiliriz. Nitekim Holmes da bir kanun adamı olduğu için önce “hukuk”un tanımlarına bir göz atmakta fayda var.
Türk Dil Kurumu: “Kanun”, “hukuk” ve “geçerli kural”.(1)
Adalet Bakanlığı Hukuk Sözlüğü: “Anayasanın yetkilendirdiği organ tarafından bir şekilde ve bu isim altında belirlenmiş genel, sürekli ve soyut hukuk kurallarıdır.”(2)
Her iki tanımda da “hukuk” kavramını açıklamak için “kural” kelimesinin kullanılması dikkat çekicidir. Dolayısıyla “hukuk” bir tür kural olarak kabul edilebilir. Kanun adamı, bu kuralların işlemesine yardımcı olan kişidir. Bu noktada Holmes’un ne kadar kolluk görevlisi olduğu tartışmaya açıktır, çünkü elimizde devletin kanunlarına sıkı sıkıya bağlı bir bekçi yoktur. Aksine Sherlock, devletin kanunları ile kendi vicdanı arasında hassas bir denge gözlemler.
Her şeyden önce asıl dürtüsü, sanat olarak gördüğü mesleğini icra ederek yaşadığı garip ve karmaşık olayları çözmektir.
İkincisi, devlete bırakmadan, yeri geldiğinde ceza verme görevini üstlenir. Bu noktada insanın işini bir kanun yapar ama resmi cezalara başvurmaz. Suç işleyeni bazen vicdanıyla baş başa bırakır, bazen adalete teslim eder, bazen de vicdanına dokunmaz. Bu açıdan Sherlock Holmes, adaletin resmi olmayan bir temsilcisi olarak kabul edilebilir. Yani bir anti-kahraman…
Üçüncüsü, Sherlock sadece suçlarla ilgilenmiyor. Asıl dikkatini çeken, olayların ne kadar farklı ve sıkıntılı olduğudur. Böylelikle görünenin ardında yatanı ortaya çıkarmak ister.
Dördüncüsü, müşterilerinden bir fiyat almasına rağmen ana motivasyonu para değildir. Fiyat, Holmes için sadece küçük bir prosedür.
Beşincisi, mesleği sayesinde insanların özel hayatlarının tüm inceliklerini öğrenir. Yani toplumsal tabakanın üst kesimlerinde yer alan insanların “dış” ve “iç” yaşamlarını karşılaştırma şansı yakalayarak bir sosyolog tavrıyla tespitlerde bulunur.
Son olarak olayları çözdüğünde asıl amacı çözmenin zevkini yaşamak olsa da insanların tatmin olduğunu görmekten mutluluk duyar.
Görüldüğü gibi Sherlock Holmes karakteri hukuk, etik, formalite ve kayıt dışılık gibi kavramları irdeleyen ve bilinç süzgecinden geçirerek kendine uyarlayan kısmen felsefi bir karakterdir. Üstelik tamamen bağımsız bir kahraman.
Bütün bunları göz önünde bulundurarak Bauman’ın sosyoloji tanımına bakmak gerekir:
“Geçici bir ilk özet olarak, sosyolojiyi diğerlerinden ayıran ve ona tanımlayıcı karakterini veren şeyin, insan hareketlerini büyük ölçekli oluşumların öğeleri olarak görme alışkanlığı olduğunu söyleyebiliriz; harekete geçmenin ne kadar mümkün olduğu, yapabildiklerine bağlı olarak değişir). ) ağa takılan ajanların rastgele olmayan birlikteliği olarak düşünülebilir. insan aracılarının davranışı.”(3)
Holmes’un çalışmasının bu tanıma uyması şaşırtıcıdır, çünkü ünlü dedektif öncelikle insan hareketleriyle ilgilenir, bu hareketleri büyük ölçekli oluşumlar olarak düşünür ve bu oluşumların ortasındaki bağlantısallığı tespit eder – örneğin Son Hadise adlı kıssada küçük hatalardan yola çıkarak büyük çaplı bir hata teşkilatı vardır. kanıtlıyor. Özetle, Bauman’ın ağına takılan ajanların rastgele olmayan bir arada var olmalarını ortaya koyuyor.
Siegfried Kracauer ise The Mass Smoking’de polisiye romanların gizli dünyaları açığa çıkararak toplumsal bir boyut kazandığını vurgular:
“(…) Polisiye romanda toplumun taşıyıcıları ve işlevleri kendilerini anlatır ve örtük anlamlarını ortaya koyar. Ancak polisiye roman bu dünyayla sınırlı olmayan bir bilinç tarafından yaratıldığı için onu zorlar. kendini gizleyen dünyayı ortaya çıkarmaktır.”(4)
Tüm bunları Sherlock Holmes külliyatı aracılığıyla açıklamak için, ilkinin Benekli Kordon adlı hikayesi öne çıkıyor. Bu metinde, iki kız kardeşten birini odasına kurduğu hayran kitlesinden zehirli bir yılan göndererek öldüren cani bir üvey baba vardır. Diğer kız kardeş de onu öldürmeye çalıştı ama korkan kız, Sherlock Holmes’a döndü. Olayı çözen dedektif, Watson’la birlikte kız odasında kalır ve yılan gelince asasıyla hayvanı kaçırıp borudan geri dönmesini sağlar. Böylece yılan üvey babanın odasına dönüp adamı öldürecektir ama dolaylı olarak katilin ölümüne neden olmak dedektife acımaz:
“Evet ve sonunda diğer tarafta duran sahibine saldırdı. Asamın bazı darbeleri yılana çarptı ve kızdırdı, bu yüzden gördüğü ilk kişiye saldırdı. Bu durumda, ölümden doğrudan olmasa da ben sorumluyum. Doktor Grimesby Roylott. Ama bunun vicdanımı pek rahatsız edeceğini söyleyemem.” (5)
The Mystery of the Boscombe Valley adlı hikayede garip bir durum söz konusudur. Katil olduğu düşünülen bir genç vardır. Sherlock Holmes, katilin kim olduğunu öğrenir, ancak katil yaşlı bir adam ve oldukça hasta olduğu için onu polise teslim etmez. Sherlock Holmes, katilin çok az ömrü kaldığını öğrenir. Katil, Holmes’a ne yapacağını sorduğunda verdiği yanıt oldukça açıklayıcıdır:
“Sağlığınız düşünüldüğünde hiçbir şey. Yakında yüksek mahkemeye hesap vermek zorunda kalacağınızı biliyorsunuz. Sırrınızı saklayacağım ve yalnızca McCarthy suçlu bulunursa kullanacağım. Aksi takdirde, hayatta olsanız da olmasanız da sırrınız saklanacak. .”(6)
Hikayenin devamında ise katil olduğu düşünülen gencin beraat ettiğini ve asıl katilin yedi ay sonra hayatını kaybettiğini öğreniyoruz. Bu, Sherlock Holmes’un ahlakı ve vicdanıdır. Onun etik bakış açısına bir başka örnek de Mavi Yakut öyküsünün sonunda söylediği sözdür:
“(…) Polisle uğraşmak zorunda kalmadım. Horner’ın geleceği tehlikede olsaydı her şey farklı olabilirdi ama bu zavallı adamın bir daha ortaya çıkacağını sanmıyorum. Bu yüzden dava açılacak. Düşecek.Sanırım bir suçu örtbas ediyorum ama belki birinin hayatını kurtarıyorum.Adam o kadar korkmuştu ki bir daha suç işlemeyecek.Şimdi onu hapse gönderirseniz, o bir suçlu olacak. hayatının geri kalanında hapishane kuşu.”(7)
Böylece Hekim Watson’ın şu sözü anlam kazanır: “İşte geliyor, ancak Tanrı adına, Sherlock Holmes.”[8]
Dedektifin sosyolojik tavrının ön plana çıktığı metinlerden biri de Beyaz Gürgenlerin Gizemi’dir. Bu benzetmede, Sherlock Holmes ve Physician Watson bir olayı araştırmaya giderler ve Aldershot yakınlarındaki güzel bir arazide hoş çiftlik evleri görürler. Watson konutlardan hayranlıkla bahsederken, Sherlock aksini düşünüyor. Çünkü ona göre Kracauer’in deyimiyle bu çekici konutlar suç işlemek için “ideal” yerlerdir.
“(…) Kanunların şehirde yapamayacağını toplum baskısı yapar. Bir şehrin sokağında, mahalle ne kadar rezil olursa olsun, işkence gören bir çocuğun sesi veya bir sarhoşun ağlaması komşuları öfkelendirir ve Yakındaki çimin çarkı şikayetle hareket etmeye başlar: “Yalnız evlere bakın. Kanundan habersiz zavallı insanlarla dolu. Böyle yerlerde bulunabilen zulmü bir düşünün.”(9)
Bir sonuca varmak gerekirse, “suç” olgusu sosyoloji alanını oldukça meşgul eden bir kavram olmuştur. İnsanları suça iten saiklerin toplumsal mı yoksa kişisel mi olduğu halen tartışma konusudur. Ancak Sherlock Holmes, çözmeye çalıştığı “adli vakalarda” kendisini “suç” kavramıyla sınırlamadı. Sıradan gibi görünen ve suç teşkil etmeyen olayların bile zımni bir gerçeğe işaret ettiğini göstermiştir. Üstelik bu gerçeği okuyucuya sunarken suç ve ceza olgularını sadece kendi vicdani unsurlarına göre tartmıştır. Dolayısıyla bir kahramandan çok anti-kahraman özellikleri taşıyan bir karakter olduğu söylenebilir.
dipnotlar
1. www.tdk.gov.tr
2. www.sozluk.adalet.gov.tr
3. Sosyolojik Düşünmek, Zygmunt Bauman, s.17, Detay Yayınları, 7. Baskı, 2010
4. Notos Dergisi, s. 42, Haziran-Temmuz 2014
5. Sherlock Holmes’un Tüm Hikayeleri, Sir Arthur Conan Doyle, s.166, Martı Yayınları, 1. Baskı: Ocak 2014
6. Sherlock Holmes’un Tüm Hikayeleri, Sir Arthur Conan Doyle, s.89, Martı Yayınları, 1. Baskı: Ocak 2014
7. Sherlock Holmes All Stories, Sir Arthur Conan Doyle, s.143, Martı Yayınları, 1. Baskı: Ocak 2014
8. Sherlock Holmes All Stories, Sir Arthur Conan Doyle, s.89, Martı Yayınları, 1. Baskı: Ocak 2014
9. Sherlock Holmes’un Tüm Hikayeleri, Sir Arthur Conan Doyle, s.235, Martı Yayınları, 1. Baskı: Ocak 2014